BİZ DE ONLARA YAKLAŞIYORUZ
Sulltan Alparslan 27 bin askeriyle Bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla:
- 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor, der.
Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der:
- Biz de onlara yaklaşıyoruz.
ALDIĞIMIZ FİYATA
Keçecizâde'nin Rusya'da bulunduğu sıralarda Rus Çarı, Keçecizâde Fuad Paşa'ya takılır:
- Paşa şu Girit'i satsanız!
- Hay hay, satalım ekselans
- Kaça satarsınız?
- Aldığımız fiyata
Girit'in yirmi seneyi aşkın bir zamanda ve binlerce şehitle alındığını bilen Çar sararır.
BİLMEK İÇİN ÖĞRENMEK
Tarih biyografisi ve monografi sahalarında erişilmesi çok güç bilgisiyle, dünya çapında bir şahsiyet olan İbnülemin Mahmud Kemâl (İnal) a sormuşlar:
- "Sizdeki bilginin çok azına sahib olmalarına rağmen sizden çok daha fazla tanınanlar var. Bunun sebebi nedir?"
Şöyle cevap vermiş:
- Ben bilmek için öğrendim, onlarsa bilinmek için!
DERDİN DEVASIZI...
İbn-i Sinâ ya:
- Dünyada devâsı olmayan bir dert var mıdır? diye sorduklarında:
- Derdin devâsızı, iyinin kötüye muhtaç olmasıdır, cevabını vermiş.
DERS ALABİLMEK
Lokman Hekim'e:
- "Bilgeliğini kimlerden aldın?" diye sorduklarında:
- Körlerden, cevabını vermiş. Çünkü onlar, yoklamadan adım atmazlar.
FATİH NİYE ÜSTÜN
Napolyon, S. Helen adasında sürgün bulunduğu sırada 'Fatih mi yoksa siz mi büyüksünüz? Sorusunu soranlara şöyle cevap vermişti:
Büyüklükte ben onun çırağı bile olamam. Çünkü ben, kılıçla zaptettiğim yerleri henüz hayattayken geri vermiş bir bedbahtım. O ise; fethettiği yerleri nesilden nesile intikal ettirmenin sırrına ermiş bir bahtiyardır.
GENÇ FATİH
Bir genç, "Fatih Sultan Mehmed'in resmini neden hep yaşlı bir insan suretinde çiziyorlar" diye sorunca, bir yazarımız şöyle cevap vermiş:
- Yaptığı işler o kadar büyük ki, bunları genç bir insanın yapacağını hayallerine sığdıramıyorlar
GÜNLÜK
Bir Hristiyan, Ahmed Vefik Paşa ya:
-Camilerinizde niçin günlük (bir çeşit koku) yakmıyor sunuz? diye sorduğunda,ondan şu cevabı almış:
-Bizimkiler abdestlidirler. Yellenmezler. Onun için günlük yakmıyoruz.
KADER
Fatih Sultan Mehmet, çocukluğunda biraz yaramazlık yapınca, babası olan 2. Murat Han:
-"Ne kadar yaramaz bir çocuksun, senden adam olmaz" diye çıkışır.
Orada bulunan ve velâyet sırrıyla kalp gözü açık olan Akşemseddin Hazretleri, hafifçe gülümseyerek şöyle der:
-Peder ne der, kader ne der.
KADERİN İCABI
Kenân Rıfâi ye sormuşlar:
- Madem ki neticede kaderin dediği oluyor. O halde niçin çalışıyoruz?
Şu cevabı vermiş:
- Çalışmak da kaderin icabı olduğu için!
SIR
Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:
- Sen sır saklamayı bilir misin? diye sormuş.
Vezir:
- Evet hünkarım, bilirim dediğinde, Yavuz cevabı yapıştırmış:
- İyi, ben de bilirim
18 Haziran 2008 Çarşamba
16 Haziran 2008 Pazartesi
bir alkış daha istiyorum
Annemin Maceraları
Shrek'in fragmanlarını gösteren bir televizyon kanalında, el ele tutuşmuş Shrek ve Fiona'yı gören annem, 'Bunlar Süleyman ve Nazmiye Demirel çifti mi?' diye sordu! Seçememiş gözleri o mesafeden.
Alfabe
Ben de bu yıl okula başlayan torunum için kuvvetli bir moral alkışı istiyorum. Daha ikinci gün: 'Örrrtmenim, taa evden buraya tel çizmeye mi geldik, hep yumarlak mı yapcaz, harf felan öretmicen mi?' deme cesaretini gösterdiği için.
Annem!
'Bu taraf bitti.' diye CD'yi arkasına çeviren ve sonra da 'CD çalar çalışmıyor!' diye feryat eden anneme alkış az geliyor!
Modem
Yemek masamın üstünde duran modeme uzun uzun bakan anneanem 'Bu ne?' diye sordu. Ben de kolay anlasın diye 'Hani benim bilgisayarım var ya onunla internete giriyorum. İşte internete girmek için o kutu zorunlu.' diye uzun uzun açıkladım. Anneannem dinledi beni; 'Yani modem bu' dedi ve konu kapandı...
Yaz Okulu
Bir alkış da annesine yaz okulunu kazandığı müjdesini veren üniversite öğrencisine gelsin. Bu yaratıcılığa şapka çıkartılır.
Beyin göçü
Tikky olduğu her halinden belli olan kızımız Beşiktaş-Taksim midibüsünde yanındaki arkadaşına dert yanmaktadır. ''Şekerim dördüncü kez girdim ÖSS'ye, ama yine kazanamadım, gidicem sonunda Amerika'ya o olucak. Böyle böyle beyin göçü oluyor işteeaa!'' Sen git, masrafları ben karşılıyorum.
Alman yazar
Bir alkış da lisede edebiyat dersinde okuduğu şiir bitince sınıfa dönüp 'Bu şiiri ünlü Alman yazar Goethe yazmıştır' diyen hocaya, 'Niye, kağıt bulamamış mı?' cevabını veren arkadaşa gönderelim.
Düz mantık
Eğer bir sokakta yürüyorsanız ve camında ''Bu ev kiralıktır'' yazılı bir evin yanından geçip birkaç adım sonra önüne geldiğiniz bir başka evin camında ''Bu da'' yazısını görürseniz bilin ki Trabzon'dasınız.
İngilizce yazılısı
Bir alkış da ingilizce sınavında 'Nice ........' şeklindeki boşluğu 'Nice mutlu yıllara!' şeklinde dolduran, dahi mi aptal mı olduğunu henüz anlayamadığımız öğrencime istiyorum.
Hügo'lar Beşledi
Bir alkış da lisede edebiyat kitabından bir metni tüm sınıfa sesli olarak okurken V. Hugo'ya 'Beşinci Hugo' diyen arkadaşımıza gelsin.
Ne zaman?
Kardeşim karne almıştı. Fakat birçok zayıf notu vardı. Annem, babamla beni kenara çekip uyarıları sıralıyordu; 'Sakın çocuğun moralini bozmayın, sakın kötü bir şey söylemeyin.' Uyarılar özellikle babama yönelikti; 'Hele de sen, sakın çocuğun gururunu kırma.' Babam daha fazla dayanamadı ve sordu; 'Karne için ne zaman özür dileyeceğiz?'
Havale
Bankada gişenin önünde işlemimin yapılmasını bekliyorum. Yanımdaki gişede işlem yaptıran yaşlı teyzeye, işlemini yapan kadın soruyor: 'Parayı kim alacak teyze? Alıcısına ne yazalım?' Teyzem cevap veriyor: 'Bu paranın hayrını görme İnşallah yazalım.'
Lamba
Dün gece evime giderken yolun tenhalığından olsa gerek kırmızı ışıkta geçtim. Ardından yurdum polisine alkışı hak ettiricek anons: 'Bacım o geçtiğin gece lambası değildi, çek sağa.'
Hacim nedir?
Öğretmen bir arkadaşımdan naklen; 5. Sınıfların Fen Bilgisi sınavının 2. sorusu: 'Hacim nedir? Bir örnek vererek açıklayınız.' Öğrencimizden gelen cevap: 'Hacdan gelenlere hacim denir. Örnek: Nasılsın hacim?'
Asabi Polis
Hareketli bir Bağdat Caddesi akşamında, polis abilerimiz rutin olduğu üzere devriye gezmektedir. Işıklarda müşteri bekleyen taksiye yaklaşılır ve; ''Ticari, bekleme yapma, devam et.'' anonsu yapılır. Camdan eliyle '1 saniye' işareti yapan taksiciye, ikinci ve çok manidar anons gelir ardından; ''Ticari, benne pölümüye girme! Devam et dedik!''
not: bu da alıntıdır..
Shrek'in fragmanlarını gösteren bir televizyon kanalında, el ele tutuşmuş Shrek ve Fiona'yı gören annem, 'Bunlar Süleyman ve Nazmiye Demirel çifti mi?' diye sordu! Seçememiş gözleri o mesafeden.
Alfabe
Ben de bu yıl okula başlayan torunum için kuvvetli bir moral alkışı istiyorum. Daha ikinci gün: 'Örrrtmenim, taa evden buraya tel çizmeye mi geldik, hep yumarlak mı yapcaz, harf felan öretmicen mi?' deme cesaretini gösterdiği için.
Annem!
'Bu taraf bitti.' diye CD'yi arkasına çeviren ve sonra da 'CD çalar çalışmıyor!' diye feryat eden anneme alkış az geliyor!
Modem
Yemek masamın üstünde duran modeme uzun uzun bakan anneanem 'Bu ne?' diye sordu. Ben de kolay anlasın diye 'Hani benim bilgisayarım var ya onunla internete giriyorum. İşte internete girmek için o kutu zorunlu.' diye uzun uzun açıkladım. Anneannem dinledi beni; 'Yani modem bu' dedi ve konu kapandı...
Yaz Okulu
Bir alkış da annesine yaz okulunu kazandığı müjdesini veren üniversite öğrencisine gelsin. Bu yaratıcılığa şapka çıkartılır.
Beyin göçü
Tikky olduğu her halinden belli olan kızımız Beşiktaş-Taksim midibüsünde yanındaki arkadaşına dert yanmaktadır. ''Şekerim dördüncü kez girdim ÖSS'ye, ama yine kazanamadım, gidicem sonunda Amerika'ya o olucak. Böyle böyle beyin göçü oluyor işteeaa!'' Sen git, masrafları ben karşılıyorum.
Alman yazar
Bir alkış da lisede edebiyat dersinde okuduğu şiir bitince sınıfa dönüp 'Bu şiiri ünlü Alman yazar Goethe yazmıştır' diyen hocaya, 'Niye, kağıt bulamamış mı?' cevabını veren arkadaşa gönderelim.
Düz mantık
Eğer bir sokakta yürüyorsanız ve camında ''Bu ev kiralıktır'' yazılı bir evin yanından geçip birkaç adım sonra önüne geldiğiniz bir başka evin camında ''Bu da'' yazısını görürseniz bilin ki Trabzon'dasınız.
İngilizce yazılısı
Bir alkış da ingilizce sınavında 'Nice ........' şeklindeki boşluğu 'Nice mutlu yıllara!' şeklinde dolduran, dahi mi aptal mı olduğunu henüz anlayamadığımız öğrencime istiyorum.
Hügo'lar Beşledi
Bir alkış da lisede edebiyat kitabından bir metni tüm sınıfa sesli olarak okurken V. Hugo'ya 'Beşinci Hugo' diyen arkadaşımıza gelsin.
Ne zaman?
Kardeşim karne almıştı. Fakat birçok zayıf notu vardı. Annem, babamla beni kenara çekip uyarıları sıralıyordu; 'Sakın çocuğun moralini bozmayın, sakın kötü bir şey söylemeyin.' Uyarılar özellikle babama yönelikti; 'Hele de sen, sakın çocuğun gururunu kırma.' Babam daha fazla dayanamadı ve sordu; 'Karne için ne zaman özür dileyeceğiz?'
Havale
Bankada gişenin önünde işlemimin yapılmasını bekliyorum. Yanımdaki gişede işlem yaptıran yaşlı teyzeye, işlemini yapan kadın soruyor: 'Parayı kim alacak teyze? Alıcısına ne yazalım?' Teyzem cevap veriyor: 'Bu paranın hayrını görme İnşallah yazalım.'
Lamba
Dün gece evime giderken yolun tenhalığından olsa gerek kırmızı ışıkta geçtim. Ardından yurdum polisine alkışı hak ettiricek anons: 'Bacım o geçtiğin gece lambası değildi, çek sağa.'
Hacim nedir?
Öğretmen bir arkadaşımdan naklen; 5. Sınıfların Fen Bilgisi sınavının 2. sorusu: 'Hacim nedir? Bir örnek vererek açıklayınız.' Öğrencimizden gelen cevap: 'Hacdan gelenlere hacim denir. Örnek: Nasılsın hacim?'
Asabi Polis
Hareketli bir Bağdat Caddesi akşamında, polis abilerimiz rutin olduğu üzere devriye gezmektedir. Işıklarda müşteri bekleyen taksiye yaklaşılır ve; ''Ticari, bekleme yapma, devam et.'' anonsu yapılır. Camdan eliyle '1 saniye' işareti yapan taksiciye, ikinci ve çok manidar anons gelir ardından; ''Ticari, benne pölümüye girme! Devam et dedik!''
not: bu da alıntıdır..
15 Haziran 2008 Pazar
13 rakamı
Gelişmişlik ve refah düzeyi yüksek ülkelerden oluşan Avrupa'da batıl inanışlar Orta Çağ'dan bu yana geçerliliğini koruyor. Doğu kültüründeki batıl inanışların yanı sıra Avrupalılar da birçok ilginç inanca sahip. Avrupa'da yaşayan toplumların en büyük batıl inancını 13 rakamı oluşturuyor. Avrupa'da uğursuzluk olarak kabul edilen 13 rakamı, kötülüklerin habercisi ve kötü bir olaya işaret eden sembol olarak görülüyor. Avrupa'nın neredeyse tamamında sofraya 13 kişi oturmak, bir araca 13 kişi binmek, masada 13 sandalye bulunması uğursuzluk kabul ediliyor.
İşte Hıristiyanlarca 13 rakamının uğursuz sayılmasının nedenleri;
*Hz. İsa’nın son yemeğine katılan havarilerin 13 kişi olması ve Havariler’den 13’üncüsünün onu ihbar ederek öldürülmesine neden olması.
*Hz. Peygamberin doğum tarihi ---- 571 (5+7+1=13)
*Hz. Ömer'in halife olduğu tarih ve İslam ülkesinin sınırları Libya ve İran içlerine kadar genişlemesi ---- 634 (6+3+4=13)
*Talas Savaşı'ndan sonra Türkler'in İslamiyet'i kabul etmeleri ---- 751 (7+5+1=13)
*Bizans İmparatorluğu'nun Pasin Ovası'nda bozguna uğramasıyla Selçuklular'ın Anadolu'ya ilk defa büyük bir kuvvetle girmeleri ---- 1048 (1+0+4+8=13)
*II. Haçlı Seferi'nin başarısızlıkla neticelenmesi ---- 1147 (1+1+4+7=13)
*Haçlı ordusunun Varna Savaşı'nda yenilmesi ---- 1444 (1+4+4+4=13)
*İstanbul'un Fethi. Böylelikle Doğu Roma İmparaorluğu yıkılmış ve Ortodoksluğun merkezi Türkler tarafından ele geçirilmesi ---- 1453 (1+4+5+3=13)
*Kıbrıs Adası fethedilerek Akdeniz tamamen Türk gölü haline gelmesi ---- 1570 (1+5+7+0=13)
*Bir yıl içinde Ay'ın 13 kez dolunay olarak gözükmesi.
*Ayrıca NASA'nın insanlı ay yolculuğunun 7. uçuşu olan Apollo 13 projesinin başarısızlığına neden olarak isminde geçen 13 sayısı gösterilmektedir.
İşte Hıristiyanlarca 13 rakamının uğursuz sayılmasının nedenleri;
*Hz. İsa’nın son yemeğine katılan havarilerin 13 kişi olması ve Havariler’den 13’üncüsünün onu ihbar ederek öldürülmesine neden olması.
*Hz. Peygamberin doğum tarihi ---- 571 (5+7+1=13)
*Hz. Ömer'in halife olduğu tarih ve İslam ülkesinin sınırları Libya ve İran içlerine kadar genişlemesi ---- 634 (6+3+4=13)
*Talas Savaşı'ndan sonra Türkler'in İslamiyet'i kabul etmeleri ---- 751 (7+5+1=13)
*Bizans İmparatorluğu'nun Pasin Ovası'nda bozguna uğramasıyla Selçuklular'ın Anadolu'ya ilk defa büyük bir kuvvetle girmeleri ---- 1048 (1+0+4+8=13)
*II. Haçlı Seferi'nin başarısızlıkla neticelenmesi ---- 1147 (1+1+4+7=13)
*Haçlı ordusunun Varna Savaşı'nda yenilmesi ---- 1444 (1+4+4+4=13)
*İstanbul'un Fethi. Böylelikle Doğu Roma İmparaorluğu yıkılmış ve Ortodoksluğun merkezi Türkler tarafından ele geçirilmesi ---- 1453 (1+4+5+3=13)
*Kıbrıs Adası fethedilerek Akdeniz tamamen Türk gölü haline gelmesi ---- 1570 (1+5+7+0=13)
*Bir yıl içinde Ay'ın 13 kez dolunay olarak gözükmesi.
*Ayrıca NASA'nın insanlı ay yolculuğunun 7. uçuşu olan Apollo 13 projesinin başarısızlığına neden olarak isminde geçen 13 sayısı gösterilmektedir.
13 rakamının uğursuzluğu

13 rakamının uğursuzluğuna bütün Hristiyan dünyası inanır. Ancak Müslümanların 13’ten korkması için bir sebep yoktur. Aksine onlar için hep iyi olaylara vesile olmuş bir rakamdır…
Peki Hristiyan dünyası 13’ten neden korkar? Hatta çoğu evlerine 13 numarasını vermez… Uçaklarda 13. koltuk sırası yoktur. Apartmanlarda, otellerde 13. kat ya 12 A' dır ya da 14 'tür. 13 numaralı oda yoktur.
İşte bu fobinin nedenleri;
Genel olarak bu inancın, Hz. İsa'nın meşhur son yemeğindeki havarilerin sayısından kaynaklandığı sanılır. Hz. İsa’nın bir cuma günü çarmıha gerilmesinden önceki son yemeğinde toplam 13 kişi bulunuyordu; İsa ve 12 Havari.
Bu nedenle Hıristiyanlarda akşam yemeğinde 13 kişi bir araya gelirse bunlardan birinin başına bir felaket geleceğine inanılır. Sonraları 13 sayısını çağrıştıran bu sayının içinde geçtiği her şey lanetli, kötü, korkunç olarak nitelendirilmeye başlandı.
Uğursuzluğun diğer sebepleri ise şöyle anlatılıyor:
İbraniler’e göre 13 sayısının uğursuz olmasının nedeni İbrani alfabesinin 13’üncü harfinin “mavet” (ölüm) sözcüğünün ilk harfi olan “m” olmasıydı. Hammurabi kanunları listesinde de 13 sayısı atlanmıştı.
İskandinav mitolojisinde, İskandinav tanrılarının en kötülerinden olan Loki, Valhalla’daki oniki kişilik bir şölene davetsiz olarak gitmişti. 13’üncü kişi olarak gittiğinde, gözyaşı tanrısı olarak da anılan, adının anlamı “Muzaffer” olan, yakışıklı ve adil Baldr’ın ölümüne yol açtığından, bu sayı uğursuz olarak anılmaktaydı.
13 Ekim 1307 Cuma günü, Fransa Kralı Philippe ile Papa Clemens’in işbirliği sonucu Tapınak Şövalyeleri’nin çoğu tutuklanıp idam edilmişti.
13 sayısının uğursuzluğuna duyulan inancın kökeninde bir yıl içinde ayın 13 kez dolunay olarak gözükmesinin yattığını söyleyenler de vardır.
ünlü katiller Jack the Ripper, Charles Manson, Jeffrey Dahmer, Theodore Bundy ve Albert de Salvo’nun adları 13 harften oluşur
Ancak Müslümanların 13 sayısının uğursuzluğuna inanmaları çok yersizdir. Hatta 13 müslümanlar için uğurlu bile sayılabilir…
Hz. Muhammed 571 senesinde doğmuştur. 5+7+1=13
İstanbul 29 Mayıs 1453 Salı günü Türkler tarafından fethedilmiştir. 1453 tarihinin rakamlarının toplamı (1 + 4 + 5 + 3 =13) "on üç" eder.
Selahattin Eyyubi Haçlı seferlerinin on üçüncüsünde, onları kesin bir yenilgiye uğratmıştır...
8 Haziran 2008 Pazar
bunda da bir hayır vardır(sabır)
Orf ve âdetlerimizde yerlesik bazi tabirler vardir ki, insani maruz kaldigi sikinti ve gerginliklerden koruyan etkiler yapar, kurtarici tesirleri soz konusu olur.
Bazilari bu tabir ve sozleri maalesef manasiz, bos laflar gibi gorurse de aslinda koruyucu, kurtarici etkileri oldugu kesindir. Yazimiza baslik olarak aldigimiz "Bunda da bir hayir vardir!" tabiri bu faydali sozlerden biridir. Nitekim, "bu da gecer yahu" sozu de boyle dayanma gucu veren tabirlerden biridir.
Gercekten de bazen ser gordugunuz olayin arkasindan nice hayirlar cikabilir. Sonra da sizin asiri gerginlesip sikintiya girisinizin, olayi atlatacak boyle dayanma gucu veren tabirden mahrum olusunuzdan kaynaklandigi anlasilir.
Onun icin maruz kaldiginiz ser goruntusunun etkisine girip de gergin bir ruh hali yasamaktansa, "Bunda da bir hayir vardir!" diyerek konunun size verecegi menfi etkiyi azaltmanizda, muhtemel hayri, alacaginiz tedbir ve tevekkulle beklemenizde isabet vardir. Aksi takdirde kendimizi asiri uzer, sabrimizi tuketir, umidimizi kaybederiz, bundan ise hic fayda gelmez, kendi tevekkulsuzlugumuzl e, olayi pesinen kendi hakkimizda serre cevirmis, mucadele azminizi zaafa ugratmis oluruz.
Nice serlerin arkasindan hayirlarin ciktigi konusunda irsat eserlerinde bircok olay nakledilir.
Yazin yaylaya cikan yoruklerden birinin kumesteki horozunu bir gece tilki goturur. Adam caresizdir. Yapabilecegi hicbir sey yoktur.
- Bunda bir hayir vardir hanim! diyerek gecistirir.
Fakat ikinci gece de esegini kurt kapar. Adam yine:
- Bunda da bir hayir vardir hanim! deyip gecer, uzerinde durmaz.
Ucuncu gecede ise, cevredeki kopekler gelip kendi kopegini bogarlar. Adam yine:
- Bunda da bir hayir vardir! diyerek tevekkulunu bozmayinca, sabri tukenen hanim feryadi basar.
Elinden bir sey gelmeyen adam, yine moralini bozmaz, umidini kaybetmez, her seyde bir hayir oldugu inanci icinde:
- Hanim, ser gibi gorunen olaylarin arkasinda hayirlar cikabilir, muhtemeldir ki, bunun arkasindan da hayir ciksin, sen umidini kaybetme, diyerek yatistirmak ister.
Aradan cok gecmez, bir gece yayladaki cadirlara eskiya baskin yapar, karanlikta birbirine yakin dizilmis cadirlari sirayla soyarlar, direnen insanlari da vurup yaralayarak yere sererler, kiymetli kiymetsiz neleri varsa hepsini de alip gotururler. Ancak bu soygundan kendileri hic etkilenmez. Eskiyanin baskinina maruz kalmazlar. Neden mi?
- Cunku, kopekleri yok ki havlasin, esekleri yok ki bagirsin, horozlari yok ki otsun de eskiyaya yakinlarinda bir cadir daha oldugunu bildirsin, eskiya da karanlikta farkina varip onlari da ne var ne yoksa soyup sogana cevirsin.
Bu sonuc karsisinda, sikâyetinden dolayi mahcubiyet duyan hanim:
-Bey, der, ben biraz acelecilik ettim galiba, gercekten de bazi ser goruntulerinin arkasinda hayir cikarmis, yoksa simdi bizim de cadirimizda hicbir seyimiz kalmayacak, tumuyle soyulmus, hatta yaralanmis bile olacaktik. Beyin sozu yine ayni olur.
- Hanim bunda da bir hayir vardir. Bu olay ihmal ettigimiz tedbirlerimizi almamiza sebep oldu. Simdi yaylanin giris cikislarina nobetci kulubeleri yapiyoruz, bundan sonra boyle bir eskiya baskini soz konusu olmayacaktir artik, der.
Evet, hayatta abes ve manasiz hicbir sey yoktur. Her olayin arkasinda nice hikmetler, hayirlar soz konusudur. Yeter ki yorumlamasini bil, ifade ettigi ikaz ve ihtarlari iyi oku, gereken tedbirlerini almakta ihmale dusme, ayni sonuca tekrar maruz kalmayacak careleri bulmaya yonel. Boylece ser gibi gorunen olayi, aldigin tedbirlerinle hakkinda hayra cevirmis ol. "Bu da gecer yahu!" diyerek mucadele gucunu surdurmeye devam et.
Bazilari bu tabir ve sozleri maalesef manasiz, bos laflar gibi gorurse de aslinda koruyucu, kurtarici etkileri oldugu kesindir. Yazimiza baslik olarak aldigimiz "Bunda da bir hayir vardir!" tabiri bu faydali sozlerden biridir. Nitekim, "bu da gecer yahu" sozu de boyle dayanma gucu veren tabirlerden biridir.
Gercekten de bazen ser gordugunuz olayin arkasindan nice hayirlar cikabilir. Sonra da sizin asiri gerginlesip sikintiya girisinizin, olayi atlatacak boyle dayanma gucu veren tabirden mahrum olusunuzdan kaynaklandigi anlasilir.
Onun icin maruz kaldiginiz ser goruntusunun etkisine girip de gergin bir ruh hali yasamaktansa, "Bunda da bir hayir vardir!" diyerek konunun size verecegi menfi etkiyi azaltmanizda, muhtemel hayri, alacaginiz tedbir ve tevekkulle beklemenizde isabet vardir. Aksi takdirde kendimizi asiri uzer, sabrimizi tuketir, umidimizi kaybederiz, bundan ise hic fayda gelmez, kendi tevekkulsuzlugumuzl e, olayi pesinen kendi hakkimizda serre cevirmis, mucadele azminizi zaafa ugratmis oluruz.
Nice serlerin arkasindan hayirlarin ciktigi konusunda irsat eserlerinde bircok olay nakledilir.
Yazin yaylaya cikan yoruklerden birinin kumesteki horozunu bir gece tilki goturur. Adam caresizdir. Yapabilecegi hicbir sey yoktur.
- Bunda bir hayir vardir hanim! diyerek gecistirir.
Fakat ikinci gece de esegini kurt kapar. Adam yine:
- Bunda da bir hayir vardir hanim! deyip gecer, uzerinde durmaz.
Ucuncu gecede ise, cevredeki kopekler gelip kendi kopegini bogarlar. Adam yine:
- Bunda da bir hayir vardir! diyerek tevekkulunu bozmayinca, sabri tukenen hanim feryadi basar.
Elinden bir sey gelmeyen adam, yine moralini bozmaz, umidini kaybetmez, her seyde bir hayir oldugu inanci icinde:
- Hanim, ser gibi gorunen olaylarin arkasinda hayirlar cikabilir, muhtemeldir ki, bunun arkasindan da hayir ciksin, sen umidini kaybetme, diyerek yatistirmak ister.
Aradan cok gecmez, bir gece yayladaki cadirlara eskiya baskin yapar, karanlikta birbirine yakin dizilmis cadirlari sirayla soyarlar, direnen insanlari da vurup yaralayarak yere sererler, kiymetli kiymetsiz neleri varsa hepsini de alip gotururler. Ancak bu soygundan kendileri hic etkilenmez. Eskiyanin baskinina maruz kalmazlar. Neden mi?
- Cunku, kopekleri yok ki havlasin, esekleri yok ki bagirsin, horozlari yok ki otsun de eskiyaya yakinlarinda bir cadir daha oldugunu bildirsin, eskiya da karanlikta farkina varip onlari da ne var ne yoksa soyup sogana cevirsin.
Bu sonuc karsisinda, sikâyetinden dolayi mahcubiyet duyan hanim:
-Bey, der, ben biraz acelecilik ettim galiba, gercekten de bazi ser goruntulerinin arkasinda hayir cikarmis, yoksa simdi bizim de cadirimizda hicbir seyimiz kalmayacak, tumuyle soyulmus, hatta yaralanmis bile olacaktik. Beyin sozu yine ayni olur.
- Hanim bunda da bir hayir vardir. Bu olay ihmal ettigimiz tedbirlerimizi almamiza sebep oldu. Simdi yaylanin giris cikislarina nobetci kulubeleri yapiyoruz, bundan sonra boyle bir eskiya baskini soz konusu olmayacaktir artik, der.
Evet, hayatta abes ve manasiz hicbir sey yoktur. Her olayin arkasinda nice hikmetler, hayirlar soz konusudur. Yeter ki yorumlamasini bil, ifade ettigi ikaz ve ihtarlari iyi oku, gereken tedbirlerini almakta ihmale dusme, ayni sonuca tekrar maruz kalmayacak careleri bulmaya yonel. Boylece ser gibi gorunen olayi, aldigin tedbirlerinle hakkinda hayra cevirmis ol. "Bu da gecer yahu!" diyerek mucadele gucunu surdurmeye devam et.
6 Haziran 2008 Cuma
Mutlu olmanız için tavsiyeler
*· Ufak şeyleri dert etmeyin! *
*· Erkenden kalkmaya alışın! *
*· Hayatı olduğu gibi kabul edin! *
*· Tenkit etme isteğinizi bastırın! *
*· Bırakın ara sıra canınız sıkılsın! *
*· Rastgele iyilikler yapmaya çalışın! *
*· Başkalarını suçlamayı artık bırakın! *
*· Her şeye hâkim olmaya çalışmayın! *
*· Kusursuz olamayacağınızı kabullenin! *
*· Sabrınızı geliştirme egzersizleri yapın! *
*· Her an bir şeyler öğrenmeye açık olun! *
*· Konuşmadan önce derin bir soluk alın! *
*· İnsanların gözlerine bakın ve gülümseyin! *
*· Bırakın, çoğu zaman başkaları haklı olsun! *
*· Aynı anda birkaç şey yapmaya kalkmayın! *
*· Beterin beteri vardır, her hâlinize şükredin! *
*· Olağan şeylerdeki olağanüstünlüğü arayın! *
*· Bugününüzü son gününüzmüş gibi yaşayın! *
*· Herkesin onayını alamayacağınızı unutmayın! *
*· Yaptığınız iyiliklerden bahsetmemeye çalışın! *
*· Bulunduğunuz durumda mutlu olmaya çalışın! *
*· Öfkeniz kabarmaya başlayınca 10'a kadar sayın! *
*· Sizden başka herkesin bilgili olduğunu düşünün! *
*· Başka fikirlerde biraz olsun doğruluk payı arayın! *
*· Her gün biraz vaktinizi, minnettarlık için harcayın! *
*· Gördüğünüz her şeyde Yaradanın izini unutmayın! *
*· Hizmeti, hayatın değişmez bir parçası hâline getirin! *
*· İnatla savunduğunuz iddiaları yumuşatmaya çalışın! *
*· Kimsenin sözünü kesmeyin, cümlesini siz bitirmeyin! *
*· Sahip olmak istediğinizi değil, elde ettiğinizi düşünün! *
*· Daha fazlası daha iyidir, diye düşünmekten vazgeçin! *
*· Herkesin farklı olabileceğini anlayın ve saygı gösterin! *
*· Unutmayın ki, insan edindiği huylardan meydana gelir! *
*· Sevgi kapasitenizi geliştirip, hayatınızı sevgi ile doldurun! *
*· Gerçeği olduğu gibi kabul edin, çünkü hayat âdil değildir! *
*· Ölünce, yapılacak işler listesinin dolu olacağını unutmayın! *
*· Unutmayın, 100 yıl sonra burada bambaşka insanlar olacak! *
*· Olumlu ve olumsuz düşünce kartopunun çığ gibi büyüyeceğini *
* ve ilerde dağ gibi meseleler çıkaracağını göz önüne alın!*
*· Erkenden kalkmaya alışın! *
*· Hayatı olduğu gibi kabul edin! *
*· Tenkit etme isteğinizi bastırın! *
*· Bırakın ara sıra canınız sıkılsın! *
*· Rastgele iyilikler yapmaya çalışın! *
*· Başkalarını suçlamayı artık bırakın! *
*· Her şeye hâkim olmaya çalışmayın! *
*· Kusursuz olamayacağınızı kabullenin! *
*· Sabrınızı geliştirme egzersizleri yapın! *
*· Her an bir şeyler öğrenmeye açık olun! *
*· Konuşmadan önce derin bir soluk alın! *
*· İnsanların gözlerine bakın ve gülümseyin! *
*· Bırakın, çoğu zaman başkaları haklı olsun! *
*· Aynı anda birkaç şey yapmaya kalkmayın! *
*· Beterin beteri vardır, her hâlinize şükredin! *
*· Olağan şeylerdeki olağanüstünlüğü arayın! *
*· Bugününüzü son gününüzmüş gibi yaşayın! *
*· Herkesin onayını alamayacağınızı unutmayın! *
*· Yaptığınız iyiliklerden bahsetmemeye çalışın! *
*· Bulunduğunuz durumda mutlu olmaya çalışın! *
*· Öfkeniz kabarmaya başlayınca 10'a kadar sayın! *
*· Sizden başka herkesin bilgili olduğunu düşünün! *
*· Başka fikirlerde biraz olsun doğruluk payı arayın! *
*· Her gün biraz vaktinizi, minnettarlık için harcayın! *
*· Gördüğünüz her şeyde Yaradanın izini unutmayın! *
*· Hizmeti, hayatın değişmez bir parçası hâline getirin! *
*· İnatla savunduğunuz iddiaları yumuşatmaya çalışın! *
*· Kimsenin sözünü kesmeyin, cümlesini siz bitirmeyin! *
*· Sahip olmak istediğinizi değil, elde ettiğinizi düşünün! *
*· Daha fazlası daha iyidir, diye düşünmekten vazgeçin! *
*· Herkesin farklı olabileceğini anlayın ve saygı gösterin! *
*· Unutmayın ki, insan edindiği huylardan meydana gelir! *
*· Sevgi kapasitenizi geliştirip, hayatınızı sevgi ile doldurun! *
*· Gerçeği olduğu gibi kabul edin, çünkü hayat âdil değildir! *
*· Ölünce, yapılacak işler listesinin dolu olacağını unutmayın! *
*· Unutmayın, 100 yıl sonra burada bambaşka insanlar olacak! *
*· Olumlu ve olumsuz düşünce kartopunun çığ gibi büyüyeceğini *
* ve ilerde dağ gibi meseleler çıkaracağını göz önüne alın!*
2 Haziran 2008 Pazartesi
Gercek medeniyet nedir, asil medenî kimdir?
Ormanda tek basina yasayan bir insan her turlu hareketi yapabilir. Yanina bir kisi geldi mi, bu sefer oyle hareket edecek ki, arkadasi rahatsiz olmasin. Medeniyet boyle baslar...
Medeniyet deyince iki kisiyle baslayip, milyonlara varan insan topluluklarinda "fertlerin davranislari" akla gelir. Insanlar arasindaki davranis bicimine "medeniyet" denir.
Ilk insan, ilk peygamber Adem aleyhisselama suhuf gonderildi. Hazreti Adem evleniyor, cocuklari oluyor, herkesin nasil hareket edecegi ayetlerle belirlendigi icin, bir nizam altina giriyorlar; boylece ilk medeniyet basliyor.
Insan, zevkine ve menfaatine baglidir. Boylece bencillik dogar. Herkes zevkine tabi olursa, birinin zevki, digerini uzebilir. Birinin menfaati, digerine zarar verebilir, boylece insanlar medeniyetten vahsete gecer.
Islamiyet, zevklere ve menfaatlere olcu getirir, bunlara nizam verir. Eger Musluman, Islamiyet'i ogrenmez ve yasamazsa, zevklerine ve menfaatine tabi olursa, bir medeniyetten digerine gecer.
Muslumanlar helalden harama kaydikca Islam medeniyeti Muslumanlarin eliyle yikilir, geriye vahset kalir. Bati medeniyeti, ozgurlugu esas alirken, kotu aliskanliklarin esiri olan bir suru kole yetistirmistir. Kotu aliskanliklar Muslumanlar arasinda da yayilinca, Allah'a yeteri kadar kul olamayanlar, kotu aliskanliklarin kolesi olup, bunu da medeniyet saniyorlar. Mesela sigarayi birakamiyor adam. Kolesi olmus...
Islam ahlakiyla ahlaklanmis suurlu Muslumanlar var amma, bunlar ummet anlayisindan uzak olup, ya tek tek calisiyor veya bir koseye cekilmisler. Kotuler ise her ise mustereken el atiyorlar. Birlesen kotuler bir kuvvet teskil ederken, tek kalan iyiler, onlarin merhametine siginiyor. Kotuden merhamet dilenmek, en kotu duruma dusmektir.
Medeniyet, ailede, isyerinde, sehirlerde ve devlette, insanin huzurunu temin etmek icin vardir. Fakat gunumuzde medeniyet oyle bir hale geldi ki, zengin parasiyla itibar gorurken, fakirler itilip kakiliyor.
Bir evde huzur yoksa mobilyalar neye yayar?
Bir sehirde guven yoksa eglence yerleri neye yarar?
Universitelerin gayesi, bilgili insanlar yetistirmektir. Basortulu kizi, basindaki ortuden dolayi egitimini tamamlamaktan alikoyan medeniyet neye yarar?
Medeniyet denilen sey, insanlari o kadar huzursuz etti ki, bu huzursuzlugu onlemek icin, insanlari futbol sahalarinda, parklarda, eglence mekânlarinda uyutmaya calisiyorlar. Acilarini unutsunlar diye...
Bugunku dindar erkegin ve hanimin en buyuk derdi, coluk cocuguna sahip cikmaya calismasidir. Bugunku genclere sahip olabilmek cok zor. Mustehcenlik, dinden daha tesirli hale geldi. Manevi degerlerden mahrum ana-babalarin sayisi artmakta, bunlarin yetistirdigi cocuklardan da fazla bir sey beklenmemektedir. Anne-baba madde kadar manaya da deger vermeli, bilhassa ahiret inanci en iyi sekilde cocuklara anlatilmali. Terbiye edilecek kadar cocuk sahibi olmaya calismali. Anne-baba olmaya layik bir hal almak icin manevi degerlerimiz artirilmali.
Simdiki insanlarin kafasindaki medeniyetle Islam medeniyetinin manevi degerleri birbiriyle catisiyor.
Gercek medeniyeti dinimizde bulabiliriz.
http://zaman. com.tr/yazar. do?yazino= 661677
Medeniyet deyince iki kisiyle baslayip, milyonlara varan insan topluluklarinda "fertlerin davranislari" akla gelir. Insanlar arasindaki davranis bicimine "medeniyet" denir.
Ilk insan, ilk peygamber Adem aleyhisselama suhuf gonderildi. Hazreti Adem evleniyor, cocuklari oluyor, herkesin nasil hareket edecegi ayetlerle belirlendigi icin, bir nizam altina giriyorlar; boylece ilk medeniyet basliyor.
Insan, zevkine ve menfaatine baglidir. Boylece bencillik dogar. Herkes zevkine tabi olursa, birinin zevki, digerini uzebilir. Birinin menfaati, digerine zarar verebilir, boylece insanlar medeniyetten vahsete gecer.
Islamiyet, zevklere ve menfaatlere olcu getirir, bunlara nizam verir. Eger Musluman, Islamiyet'i ogrenmez ve yasamazsa, zevklerine ve menfaatine tabi olursa, bir medeniyetten digerine gecer.
Muslumanlar helalden harama kaydikca Islam medeniyeti Muslumanlarin eliyle yikilir, geriye vahset kalir. Bati medeniyeti, ozgurlugu esas alirken, kotu aliskanliklarin esiri olan bir suru kole yetistirmistir. Kotu aliskanliklar Muslumanlar arasinda da yayilinca, Allah'a yeteri kadar kul olamayanlar, kotu aliskanliklarin kolesi olup, bunu da medeniyet saniyorlar. Mesela sigarayi birakamiyor adam. Kolesi olmus...
Islam ahlakiyla ahlaklanmis suurlu Muslumanlar var amma, bunlar ummet anlayisindan uzak olup, ya tek tek calisiyor veya bir koseye cekilmisler. Kotuler ise her ise mustereken el atiyorlar. Birlesen kotuler bir kuvvet teskil ederken, tek kalan iyiler, onlarin merhametine siginiyor. Kotuden merhamet dilenmek, en kotu duruma dusmektir.
Medeniyet, ailede, isyerinde, sehirlerde ve devlette, insanin huzurunu temin etmek icin vardir. Fakat gunumuzde medeniyet oyle bir hale geldi ki, zengin parasiyla itibar gorurken, fakirler itilip kakiliyor.
Bir evde huzur yoksa mobilyalar neye yayar?
Bir sehirde guven yoksa eglence yerleri neye yarar?
Universitelerin gayesi, bilgili insanlar yetistirmektir. Basortulu kizi, basindaki ortuden dolayi egitimini tamamlamaktan alikoyan medeniyet neye yarar?
Medeniyet denilen sey, insanlari o kadar huzursuz etti ki, bu huzursuzlugu onlemek icin, insanlari futbol sahalarinda, parklarda, eglence mekânlarinda uyutmaya calisiyorlar. Acilarini unutsunlar diye...
Bugunku dindar erkegin ve hanimin en buyuk derdi, coluk cocuguna sahip cikmaya calismasidir. Bugunku genclere sahip olabilmek cok zor. Mustehcenlik, dinden daha tesirli hale geldi. Manevi degerlerden mahrum ana-babalarin sayisi artmakta, bunlarin yetistirdigi cocuklardan da fazla bir sey beklenmemektedir. Anne-baba madde kadar manaya da deger vermeli, bilhassa ahiret inanci en iyi sekilde cocuklara anlatilmali. Terbiye edilecek kadar cocuk sahibi olmaya calismali. Anne-baba olmaya layik bir hal almak icin manevi degerlerimiz artirilmali.
Simdiki insanlarin kafasindaki medeniyetle Islam medeniyetinin manevi degerleri birbiriyle catisiyor.
Gercek medeniyeti dinimizde bulabiliriz.
http://zaman. com.tr/yazar. do?yazino= 661677
zor zamanlar nasıl aşılır
Kuzey yarim kuresinde mevsimler uc ayda bir degisir; fakat insan omrundeki mevsimlerin degismesi aylar degil, bazen dakikalar icine sigmaktadir. Zaman olur, "bu halin icinden nasil cikacagim!" diye kara kara dusunurken; zaman olur islerimiz bir su gibi akar gider...
Bence bazen insanlar hadiseleri, bazen de hadiseler insanlari idare eder. Fakat hicbir seyi emniyet altina alamayiz.
Ve yarinlarimizin sinirlarini keskin cizgilerle belli edemeyiz...
Herhangi bir zorluk karsisinda teferruattan kacinip, temel esaslar uzerinde durmak gerekir. Mesela bir kimse ile aramizda anlasmazlik cikti. Hemen inadimiz tutacak, kinimiz kabaracak ve iftira camurlariyla karsidaki sahsi kirletmeye calisacagiz. Bu hal dinden imandan haberdar olmayanlar icin gecerli olabilir. Dinden haberdar olanlarin ise iclerinden yukselen inat ve kin feryatlarina degil, Islam'in esaslarina uymak zorunda olduklarini unutmamalari gerekir.
'Su dunyada nasil yasarsak mutlu oluruzun sirrini din cozdu. Oyleyse evinde, cemiyette, isyerinde, huzur icinde yasayamayan Muslumanlar, Islamiyet'i geregi gibi anlamamis sayilir.
Yapilan is Islam'a uygun da su veya bu sahsa gore yanlismis... Iste sahsi duygular oncelik alirsa, huzur denilen seyi kovmus oluruz. Insanlar sayisinca anlayis vardir. Herkesin anlayisina tabi olmak mumkun olmadigi gibi anlayisa gore hareketleri tanzim etmek de munakasaya sebeptir. Biz cehennemî bir halde miyiz? Oyle ise Islamiyet'i anlamamisiz.
Unutmayalim ki karsilastigimiz zorluk, ilk degildir. Daha evvel de bircok zorluklarla karsilastik. Onlari sabirla, guzel konusmayla, feragatle cozduk. Simdi yine ayni yollari denemeliyiz. Akli erenlere danismaliyiz. Problemin icindeki sahis, hadiseleri butunu ile goremez, geregi gibi dusunemez. Distan bakanlar, hadiseyi ana hatlariyla tespit edip, cikis yolunu gosterebilirler. Her zaman istisareden istifade etmek lazim.
Zorluklari cozme yerine, zor hallerin icine dusmekten kacinmalidir.
Bir konuda karar vermeden once, namaz kiliniz. Namazda okudugunuz sûrelerin manalarini anlamiyorsaniz, ilmiyle âmil olan kimselere gidip sorunuz.
Her zaman kararinizin yanlis olabilecegini goz onunde bulundurun. Fakat dogru bir karar vermeden once beynimizi zorlamaliyiz. Sadece akilla kalmayip, kalbimize de danismaliyiz. Verdigimiz kararda, icimizde bir kabul etmememe hali varsa, yine beklemeliyiz. Fakat bir olu gibi degil, diri gibi dusunerek, sorarak ve kararimizdan suphelenerek arastirmalarimiza devam etmeliyiz.
Cile ceken, zorluklarla karsilasan sadece biz degiliz. Biz insaniz. Zorluklarla karsilastigimiz gibi insan olan herkes buna benzer zorluklarla da karsilasacaktir. Zorluklari gecistirmek icin meshur kimselerin hayatlarini okumaliyiz. Elbette ki meshurlarin basinda peygamberler, sahabeler ve alimler gelir. Onlarin evleri, coluk cocuklari vardi. Onlar da yakinlarindan zarar gordu. Onlar da haksizliga ugradi ve onlar da bizim gibi cilelerin yumagindan hayat denilen kumasi dokuyup giydiler.
Dereyi gormeden pacalari sivamayin. Ileride olabilecek bazi tehlikeleri dusunup simdiden uzulmek, gelecekteki kitlik yillarini dusunup simdiden yemek yemek gibidir.
Hayat yayiginda hadiselerin darbesiyle sarsiliyoruz. Karisiklilar bir yana bu ayranin bu sekilde yaginin cikacagini da unutmamak gerekir. Yeter ki her darbede, her halde Islam'a uymasini bilelim. Yarinlar, inanan, Allah'in emirlerini tutup O'na asker olanlarindir.
http://www.zaman. com.tr/yazar. do?yazino= 633392
Bence bazen insanlar hadiseleri, bazen de hadiseler insanlari idare eder. Fakat hicbir seyi emniyet altina alamayiz.
Ve yarinlarimizin sinirlarini keskin cizgilerle belli edemeyiz...
Herhangi bir zorluk karsisinda teferruattan kacinip, temel esaslar uzerinde durmak gerekir. Mesela bir kimse ile aramizda anlasmazlik cikti. Hemen inadimiz tutacak, kinimiz kabaracak ve iftira camurlariyla karsidaki sahsi kirletmeye calisacagiz. Bu hal dinden imandan haberdar olmayanlar icin gecerli olabilir. Dinden haberdar olanlarin ise iclerinden yukselen inat ve kin feryatlarina degil, Islam'in esaslarina uymak zorunda olduklarini unutmamalari gerekir.
'Su dunyada nasil yasarsak mutlu oluruzun sirrini din cozdu. Oyleyse evinde, cemiyette, isyerinde, huzur icinde yasayamayan Muslumanlar, Islamiyet'i geregi gibi anlamamis sayilir.
Yapilan is Islam'a uygun da su veya bu sahsa gore yanlismis... Iste sahsi duygular oncelik alirsa, huzur denilen seyi kovmus oluruz. Insanlar sayisinca anlayis vardir. Herkesin anlayisina tabi olmak mumkun olmadigi gibi anlayisa gore hareketleri tanzim etmek de munakasaya sebeptir. Biz cehennemî bir halde miyiz? Oyle ise Islamiyet'i anlamamisiz.
Unutmayalim ki karsilastigimiz zorluk, ilk degildir. Daha evvel de bircok zorluklarla karsilastik. Onlari sabirla, guzel konusmayla, feragatle cozduk. Simdi yine ayni yollari denemeliyiz. Akli erenlere danismaliyiz. Problemin icindeki sahis, hadiseleri butunu ile goremez, geregi gibi dusunemez. Distan bakanlar, hadiseyi ana hatlariyla tespit edip, cikis yolunu gosterebilirler. Her zaman istisareden istifade etmek lazim.
Zorluklari cozme yerine, zor hallerin icine dusmekten kacinmalidir.
Bir konuda karar vermeden once, namaz kiliniz. Namazda okudugunuz sûrelerin manalarini anlamiyorsaniz, ilmiyle âmil olan kimselere gidip sorunuz.
Her zaman kararinizin yanlis olabilecegini goz onunde bulundurun. Fakat dogru bir karar vermeden once beynimizi zorlamaliyiz. Sadece akilla kalmayip, kalbimize de danismaliyiz. Verdigimiz kararda, icimizde bir kabul etmememe hali varsa, yine beklemeliyiz. Fakat bir olu gibi degil, diri gibi dusunerek, sorarak ve kararimizdan suphelenerek arastirmalarimiza devam etmeliyiz.
Cile ceken, zorluklarla karsilasan sadece biz degiliz. Biz insaniz. Zorluklarla karsilastigimiz gibi insan olan herkes buna benzer zorluklarla da karsilasacaktir. Zorluklari gecistirmek icin meshur kimselerin hayatlarini okumaliyiz. Elbette ki meshurlarin basinda peygamberler, sahabeler ve alimler gelir. Onlarin evleri, coluk cocuklari vardi. Onlar da yakinlarindan zarar gordu. Onlar da haksizliga ugradi ve onlar da bizim gibi cilelerin yumagindan hayat denilen kumasi dokuyup giydiler.
Dereyi gormeden pacalari sivamayin. Ileride olabilecek bazi tehlikeleri dusunup simdiden uzulmek, gelecekteki kitlik yillarini dusunup simdiden yemek yemek gibidir.
Hayat yayiginda hadiselerin darbesiyle sarsiliyoruz. Karisiklilar bir yana bu ayranin bu sekilde yaginin cikacagini da unutmamak gerekir. Yeter ki her darbede, her halde Islam'a uymasini bilelim. Yarinlar, inanan, Allah'in emirlerini tutup O'na asker olanlarindir.
http://www.zaman. com.tr/yazar. do?yazino= 633392
1 Haziran 2008 Pazar
dostluk böyledir işte!
Savaşın en kanlı günlerinden biriydi.
Asker en iyi arkadaşının az ileride, kanlar içinde yere düştüğünü gördü.
insanın başını bir saniye siperden çıkaramayacağı bir ateş altındaydılar.
Asker teğmenine koştu hemen:
- Komutanım, bir koşu arkadaşımı alıp geleyim mi?
'Delirdin mi?' der gibi baktı teğmen...
- Gitmeğe değmez oğlum, arkadaşın delik deşik olmuş. Büyük ihtimal ölmüştür
bile. Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın!
Ama asker o kadar israr etti ki, teğmen izin vermek zorunda kaldı.
- Peki, dene bakalım!
Asker yoğun ateş altında fırladı siperden ve mucize eseri; arkadaşının
yanına kadar gitti, yaralı arkadaşını sırtladığı gibi taşıdı. Birlikte
siperin içine yuvarlandılar.
Teğmen koşup yaralıya bir göz attı ve nefes nefese bir kenara yıkılmış
askere döndü:
- Sana hayatını tehlikeye atmaya değmez, dememiş miydim? Bu zaten ölmüş...
- Değdi Komutanım, değdi! dedi asker.
- Nasıl değdi, arkadaşın zaten ölmüş, görmüyor musun?
- Gene de değdi komutanım, çünkü yanına vardığımda henüz yaşıyordu...
Ve onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim için...
Ve, hıçkırarak, şehit olan arkadaşının son sözlerini tekrarladı:
*'Geleceğini biliyordum!'*
*GELECEĞİNİ BİLİYORDUM!*
Kalbimizde 'arkadaşlık' denilen bir mucize var. Nasıl olduğunu, nasıl
başladığını bilemezsiniz.
Ama bunun özel bir armağan olduğunu, Allah'ın bir lutfu olduğunu bilirsiniz.
Gerçekten de arkadaşlar nadide mücevherlerdir.
Yüzünüzü güldürüp, başarmanız icin cesaret verirler.
Sizi dinlerler ve kalplerini açmaya hazırdırlar.
Bugün arkadaşlarınıza, onlarla ne kadar ilgilendiğinizi gösterin.
Bu yazıyı arkadaş olarak gördüğünüz herkese gönderin.
Size gönderen dahil...
Asker en iyi arkadaşının az ileride, kanlar içinde yere düştüğünü gördü.
insanın başını bir saniye siperden çıkaramayacağı bir ateş altındaydılar.
Asker teğmenine koştu hemen:
- Komutanım, bir koşu arkadaşımı alıp geleyim mi?
'Delirdin mi?' der gibi baktı teğmen...
- Gitmeğe değmez oğlum, arkadaşın delik deşik olmuş. Büyük ihtimal ölmüştür
bile. Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın!
Ama asker o kadar israr etti ki, teğmen izin vermek zorunda kaldı.
- Peki, dene bakalım!
Asker yoğun ateş altında fırladı siperden ve mucize eseri; arkadaşının
yanına kadar gitti, yaralı arkadaşını sırtladığı gibi taşıdı. Birlikte
siperin içine yuvarlandılar.
Teğmen koşup yaralıya bir göz attı ve nefes nefese bir kenara yıkılmış
askere döndü:
- Sana hayatını tehlikeye atmaya değmez, dememiş miydim? Bu zaten ölmüş...
- Değdi Komutanım, değdi! dedi asker.
- Nasıl değdi, arkadaşın zaten ölmüş, görmüyor musun?
- Gene de değdi komutanım, çünkü yanına vardığımda henüz yaşıyordu...
Ve onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim için...
Ve, hıçkırarak, şehit olan arkadaşının son sözlerini tekrarladı:
*'Geleceğini biliyordum!'*
*GELECEĞİNİ BİLİYORDUM!*
Kalbimizde 'arkadaşlık' denilen bir mucize var. Nasıl olduğunu, nasıl
başladığını bilemezsiniz.
Ama bunun özel bir armağan olduğunu, Allah'ın bir lutfu olduğunu bilirsiniz.
Gerçekten de arkadaşlar nadide mücevherlerdir.
Yüzünüzü güldürüp, başarmanız icin cesaret verirler.
Sizi dinlerler ve kalplerini açmaya hazırdırlar.
Bugün arkadaşlarınıza, onlarla ne kadar ilgilendiğinizi gösterin.
Bu yazıyı arkadaş olarak gördüğünüz herkese gönderin.
Size gönderen dahil...
*KUR'AN OKUMAK*
*- Vahyi hayatınızın eksenine yerleştiriniz, ki Kur'ansız bir hayat Allahsız
bir hayat demektir. Allah'la ve kendisiyle tanışmak isteyenler Kur'an
okusun. Okumak anlamayı ve yaşamayı da beraberinde getirmelidir. Rasul'le
tanışmak isteyen Kur'an okusun. Halik-mahluk ilişkisinin nasıl olması
gerektiğini, Allah ve Nebi arasındaki ilişkinin şahsında görmek isteyen
Kur'an okusun.
- Kur'an okumadan evvel aklınızı ve kalbinizi yoklayınız, Kur'an okumaya
müsait mi? Yani aklınız selim, kalbiniz selim mi?
- Kur'an'ın başına otururken Allah'ın manevi huzurunda diz çökmüş olarak
hissedin kendinizi. Öyle ki; Rabbiniz size konuşuyor, siz bir harfini
kaçırmamak içn can kulağıyla dinliyorsunuz.
- Kur'an'ı kendinize nazil oluyormuş gibi okuyunuz. Oradaki hitabı üzerine
alınız. Her anlatılan kıssanın kahramanı yerine kendinizi koyunuz.
- Kur'andan öncelikle muhkem ayetleri okuyunuz. Onlar "kitabın anası"dır.
Müteşabihlerle ilk elde meşkul olmayınız.
- Kur'an okurken, eğer arapçaya vakıf değilseniz, gündelik namazlarınızda
okuduğunuz kısa surelerin manasını da ezberleyiniz.
- Kur'an'ı gerçek manada okumayı bilen etrafınızda "ayaklı Kur'an var ise,
Kur'anı ondan öğreniniz.
- Kur'an'a kendi indi mütalalarınızı yamamaya kalkmayınız. Kur'an'nın berrak
ırmağını, kültürlerin toplu zinasının mahsulü zihin artıklarıyla
bulandırmayınız. Bir ayeti doğru anlamak için şu ilkelere dikkat ediniz:
a- O ayeti açıklayan ya da tamamlayan Kur'an'da başka ayet var mı ?
b- O ayeti Peygamberimiz nasıl açıkladı, anladı, yaşadı?
c- O ayeti sahabenin fakihleri nasıl anladı ve yaşadı?
- İyi biliniz ki Kur'an; geri tehlikeli bölgesi olan silah gibidir. Kendi
ifadesiyle "mü'minin imanını, zalimin ve kafirin hüsranını arttırır."
- Hergün varsa aileniz, hane halkınızla birlikte Kur'an'dan bir parçayı
anlayarak okumayı şiar ediniz.
- Çocuklara masal yerine Kur'an kahramanlarının; hz. İbrahim'in, Hz.
İsmail'in, Hz. Musa'nın, Hz. Yusuf'un, Hz. İsa'nın kıssalarını anlatınız.
Onların hayal dünyasına çağdaş kültür sahte futbol ilahlarını ve pop
megastarlarını sokmadan, siz, Kur'an kahramanlarını sokunuz.
Mustafa İslamoğlu
bir hayat demektir. Allah'la ve kendisiyle tanışmak isteyenler Kur'an
okusun. Okumak anlamayı ve yaşamayı da beraberinde getirmelidir. Rasul'le
tanışmak isteyen Kur'an okusun. Halik-mahluk ilişkisinin nasıl olması
gerektiğini, Allah ve Nebi arasındaki ilişkinin şahsında görmek isteyen
Kur'an okusun.
- Kur'an okumadan evvel aklınızı ve kalbinizi yoklayınız, Kur'an okumaya
müsait mi? Yani aklınız selim, kalbiniz selim mi?
- Kur'an'ın başına otururken Allah'ın manevi huzurunda diz çökmüş olarak
hissedin kendinizi. Öyle ki; Rabbiniz size konuşuyor, siz bir harfini
kaçırmamak içn can kulağıyla dinliyorsunuz.
- Kur'an'ı kendinize nazil oluyormuş gibi okuyunuz. Oradaki hitabı üzerine
alınız. Her anlatılan kıssanın kahramanı yerine kendinizi koyunuz.
- Kur'andan öncelikle muhkem ayetleri okuyunuz. Onlar "kitabın anası"dır.
Müteşabihlerle ilk elde meşkul olmayınız.
- Kur'an okurken, eğer arapçaya vakıf değilseniz, gündelik namazlarınızda
okuduğunuz kısa surelerin manasını da ezberleyiniz.
- Kur'an'ı gerçek manada okumayı bilen etrafınızda "ayaklı Kur'an var ise,
Kur'anı ondan öğreniniz.
- Kur'an'a kendi indi mütalalarınızı yamamaya kalkmayınız. Kur'an'nın berrak
ırmağını, kültürlerin toplu zinasının mahsulü zihin artıklarıyla
bulandırmayınız. Bir ayeti doğru anlamak için şu ilkelere dikkat ediniz:
a- O ayeti açıklayan ya da tamamlayan Kur'an'da başka ayet var mı ?
b- O ayeti Peygamberimiz nasıl açıkladı, anladı, yaşadı?
c- O ayeti sahabenin fakihleri nasıl anladı ve yaşadı?
- İyi biliniz ki Kur'an; geri tehlikeli bölgesi olan silah gibidir. Kendi
ifadesiyle "mü'minin imanını, zalimin ve kafirin hüsranını arttırır."
- Hergün varsa aileniz, hane halkınızla birlikte Kur'an'dan bir parçayı
anlayarak okumayı şiar ediniz.
- Çocuklara masal yerine Kur'an kahramanlarının; hz. İbrahim'in, Hz.
İsmail'in, Hz. Musa'nın, Hz. Yusuf'un, Hz. İsa'nın kıssalarını anlatınız.
Onların hayal dünyasına çağdaş kültür sahte futbol ilahlarını ve pop
megastarlarını sokmadan, siz, Kur'an kahramanlarını sokunuz.
Mustafa İslamoğlu
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)