> > Temizlikçi bir kadın dışardan İlkokul diploması almak
> > için sınava girer.
> > Tabiat bilgisinden sorular ve cevaplar şöyle:
> > -Soru Mide ne iş yapar?
> > -Cevap Sindirim yapar, yediklerimizi öğütür.
> > -Soru 'Akciğer ne iş yapar?'
> > -Cevap Solunum yapar, bizi yaşatır.
> > -Soru Kalp ne iş yapar?
> > -Cevap Dolaşım yapar.
> > -Soru Beyin ne iş yapar?
> > -Cevap Bizim apartmanda kapıcılık yapar.
1 Nisan 2009 Çarşamba
ÇİN BAMBU AĞACININ İLGİNÇ HİKÂYESİ
Bambu ağacı sadece Çin'de yetişiyor. Peki Türkiye'de yetişemez mi? Belki iklim özellikleri olarak bazı yörelerimizde yetişebilir. Yalnız bir şartı hatırlatmak lâzım ki, Çin bambu ağacı sabır ve sebat gerektiren bir ağaçtır. Onu yetiştirirken çok ama çok sabretmek gerekir.
Toprağa buğday veya nohut, fasulye ektiğinizde bunların çimlenmesi çok kısa sürer. 15 gün, bir ay veya en geç iki ay da filizlenip büyümeye başlar. Emek verenlerin hemen yüzlerini güldürürler.
Şimdi de Çin bambu ağacına gelelim. Bunun tohumunu toprağa dikiyorlar. Sulanıyor, gübreleniyor. Üç ay geçiyor, filizlenme yok. Yine sulanıyor, bakımı yapılıyor. Altı ay geçiyor, hâlâ filizlenme yok. Yine sulanıyor, bakımı yapılıyor. filizlenme yok. Bir sene geçiyor, yine yok.
Çoğumuz bir sene geçtiği halde diktiğimiz şey filizlenmiyorsa bırakırız ve bakımından vazgeçeriz. "Demek ki bu yetişmeyecek!" deriz. Ama Çinliler sabırlı insanlar. Sabırlı oldukları, çok zahmetli iş olan ipek üretiminden belli.
Çin bambu ağacı bir yıl, iki yıl, üç yıl, dört yıl ve nihâyet beş yıl boyunca filizlenmiyor. Ama beşinci yılın sonunda tohum topraktan çıkıyor, filizleniyor. Çinliler tam beş yıl sabrediyorlar.
Peki, sonra ne oluyor biliyor musunuz? Altı haftada 27 metre uzuyor. Evet yanlış okumadınız. 27 metre.
Şimdi şöyle bir düşünelim: Bu ağaç altı haftada mı büyüdü? Yoksa beş yıl + altı haftada mı?
Evet, sabır ve sebât öyle bir tılsımdır ki, kendini yenen kazanır, kendine yenilen kaybeder.
Toprağa buğday veya nohut, fasulye ektiğinizde bunların çimlenmesi çok kısa sürer. 15 gün, bir ay veya en geç iki ay da filizlenip büyümeye başlar. Emek verenlerin hemen yüzlerini güldürürler.
Şimdi de Çin bambu ağacına gelelim. Bunun tohumunu toprağa dikiyorlar. Sulanıyor, gübreleniyor. Üç ay geçiyor, filizlenme yok. Yine sulanıyor, bakımı yapılıyor. Altı ay geçiyor, hâlâ filizlenme yok. Yine sulanıyor, bakımı yapılıyor. filizlenme yok. Bir sene geçiyor, yine yok.
Çoğumuz bir sene geçtiği halde diktiğimiz şey filizlenmiyorsa bırakırız ve bakımından vazgeçeriz. "Demek ki bu yetişmeyecek!" deriz. Ama Çinliler sabırlı insanlar. Sabırlı oldukları, çok zahmetli iş olan ipek üretiminden belli.
Çin bambu ağacı bir yıl, iki yıl, üç yıl, dört yıl ve nihâyet beş yıl boyunca filizlenmiyor. Ama beşinci yılın sonunda tohum topraktan çıkıyor, filizleniyor. Çinliler tam beş yıl sabrediyorlar.
Peki, sonra ne oluyor biliyor musunuz? Altı haftada 27 metre uzuyor. Evet yanlış okumadınız. 27 metre.
Şimdi şöyle bir düşünelim: Bu ağaç altı haftada mı büyüdü? Yoksa beş yıl + altı haftada mı?
Evet, sabır ve sebât öyle bir tılsımdır ki, kendini yenen kazanır, kendine yenilen kaybeder.
GÜL YAPRAĞI
*Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri
kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini
konuşmadan açıklayabilmekti.
Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı, kapıda öylece durdu
ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi
bir tokmak veya çan, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı. İçerideki budist
rahip, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz
konuşmaları başladı.
Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre
kayboldu. Sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı
yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz
demekti.
Yabancı, tapınağın bahçesine döndü. Aldığı bir gül yaprağını kabin içindeki
suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı
içerideki budist rahip saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye
aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*
kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini
konuşmadan açıklayabilmekti.
Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı, kapıda öylece durdu
ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi
bir tokmak veya çan, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı. İçerideki budist
rahip, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz
konuşmaları başladı.
Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre
kayboldu. Sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı
yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz
demekti.
Yabancı, tapınağın bahçesine döndü. Aldığı bir gül yaprağını kabin içindeki
suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı
içerideki budist rahip saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye
aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.*
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)